Karanlığı Görmek 
Labirent gibi bir yer burası, zifiri karanlık. Kapısından adım attığım an ürperiyorum. Hafifçe panikleyerek etrafı yoklamaya çalışıyorum. Duvarlar…Uzayıp giden duvarlar. Elimdeyse yalnızca bir değnek var ve bize yol gösterebilecek tek şey önümüzden yürüyen adamın Bir süre yürüyoruz. Sonra sesler duyuyorum kuş sesleri olmalı ve su sesi. Ayağımın altındaki çakıl taşlarının farkına varıyorum sonra. Ellerimle etrafı yokladığımda çitlere değiyorum. Anlaşıldı, bir parktaydım. Yürümeye devam ediyoruz ve az sonra bir manava denk geliyorum. Bunu da yandaki tezgahtan elime gelen portakaldan anlıyorum. Ah, bu ne? Görünüşe göre çöp kutusunu buldum. Adam şu an yakınımda olmalı. "Buradan dönüş var, dikkat edin!” demesiyle kestiriyorum yerini. Ben biraz gerideyim. Uyarılmama rağmen duvara çarpmam uzun sürmüyor. Görememek böyle bir şey demek? Sürekli bir tedirginlik hali yaşadığım, Çaresizce o tutunuyor, onu takip etmeye çalışıyorum fakat çok geçmeden araba sesleri adamın sesini bastırıyor. Bir cadde, hem de arabalarla dolu. Ayağımın altındaki zemin değişiyor birden. Yuvarlak çıkıntılı görme engelliler İçin yapılmış olanlardan sanırım. Kaldırımın bittiğini haber veren, daha önce hiç umursamadığım şu engelli yollarından. Zihnimi toplamaya çalışıyorum. Güvenli bir şekilde karşıya geçtikten sonra rehberliğimizi yapan adam yanıma geliyor. Gittikçe yoğunlaşan sigara kokusundan bunu anlayabiliyorum. En arkada olduğumdan ve sesim de pek çıkmadığından kaybolmam şu durumda işten bile değil. Adımı sorup kaybolmamam için en arkadan gidiyor bir süre. Sesleniyor bazen "Buradayım.” dediğimde yoluna devam ediyor. Birkaç büyük adım ve tecrübe ettiğimiz tuhaf hisler sonrası bir otobüse biniyoruz. Yolculuğumuz burada sona eriyor. Yürüyerek geldiğimiz yolu otobüsle geri dönüyoruz. Aydınlık dünyanın kapısına vardığımızda herkes sırayla otobüsten inip değneklerini bırakırken, rehberimizin sesi beni durduruyor. "Sormak istediğiniz bir şey varsa sorabilirsiniz." Bir an afallayıp bu beklenmedik soru karşısında aklıma gelen ilk şeyi söylüyorum. "Hayatın boyunca böyle nasıl yaşarsın?" Bir saniyeliğine duruyor ya da ben öyle zannediyorum.

Sonuçta hayat devam ediyor. Vazgeçemezsin, bırakıp gidemezsin. Zamanla böyle yaşamayı öğreniyorsun." Sonbaharda dökülen yapraklar gibi hafifçe düşmesine rağmen, bu cümlenin içimdeki etkisi bir bombadan farksız. O an, ona bu cümleyi söyleten hayatını oturup saatlerce dinlemek istiyorum. Onun yerine gülümsüyorum, birbirimizi göremediğimizi unutarak.

Aydınlığa kavuşuyorum yeniden. Her şeyi çok net görebiliyorum, belki eskisinden daha net. Diğer grup arkadaşlarım çoktan lobiye geçmiş. Bizim seansımız sona erdiğinden, gezideki diğer grupların gelmesini bekliyoruz. Bulunduğumuz mekan yerin altında inşa edilmiş. İçerisi hiçbir Işık almayacak şekilde tasarlanmış, bir kaç girişi olan ve labirenti andıran bir yapı. Her gün gördüğümüz, içinde yaşadığımız mekanların temasınca gerçeğe uygun bir şekilde oluşturulmuş. İçeri giren kişilerin eline birer değnek veriliyor ve grup halinde hareket ediliyor. Tur rehberlerimiz ise görme engelli insanlardan başkaları değil. Bize kendi dünyalarını gezdiriyorlar. Birkaç saat için görmeyen bir insan ne hisseder, nasıl bir hayat yaşar ve bu hayatın zorlukları nelerdir bunları tecrübe ediyoruz bu sayede. Tek fark bizim yalnızca birkaç saatliğine o dünyada yaşamamız. Sadece birkaç saat... Bunun bir kurgu olduğunu ve biteceğini bilmek rahatlatıyor. Ancak bir ömür böyle yaşamak zorunda olan insanların ne hissettiğini anlamamıza bu tecrübe yetmiyor elbette ki. Hâlime sevinmeli miyim, üzülmeli mi ya da ne hissetmeliyim bilmiyorum. Karmakarışık duygularla doluyorum aydınlık dünyama döndüğümde.

2 Yorumlar

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski