Güneş ışıklarıyla yıkanan arazide tam bir sessizlik hüküm sürüyordu. Sanki tüm tabiat öğle uykusuna yatmış gibi. En ufak bir gürültü bile duyulmuyordu. Ta ki kırmızı karınlı minik bir kuş, bodur bir ağacın dalına konup sanki kanatları kopmuşçasına ötene kadar. Minik kuşun bağrışları kesildikten hemen sonra yerleri sarsacak kadar güçlü bir ses işitildi. Ardından acı bir feryat. Belki de normal bir insanın duyamayacağı türden bir feryattı bu. Ama o sesi, sanki sesin sahibi kulağının içindeymiş gibi kuvvetle duymuştu. Sonra sessizlik yine kapladı araziyi. Önündeki birkaç gün arazi sessizliğini korudu. Artık çevreyi keşfetmeye başlamıştı. En azından annesi yanında olmadan da küçük şeyleri avlayabiliyordu. Bir gün etrafı büyük ve yabani otlarla çevrili minik ve kimsenin kolayca bulamayacağı yuvalarında annesini beklerken kırmızı karınlı minik kuşun çığlıkları yine tüm araziyi kapladı. Bağrışlar kesildikten sonra tıpkı eskisi gibi güçlü bir ses işitildi. Fakat bu sefer feryat yoktu. Sadece iki farklı tonda kalın insan sesleri duyuluyordu. Biri uzun boylu ve hafif kiloluydu. Diğeri öncekine göre biraz daha kısa boylu ve daha zayıftı. 



,
Uzun boylu olan:
-Burada olduklarına emin misin?
-Evet dedim ya!
-Unutma yetişkin bir sırtlan arıyoruz. Geçen yaptığın gibi küçük bir sırtlanı avlama. İşimizi görmez.
-Olmaz öyle şey. Kaptanın ne dediğini duydun. Önümüze çıkan bütün sırtlanları yakalayacağız.
Birden konuşmalar kesildi. Sadece yapraklan basınca çıkan bir hışırtı duyuluyordu. Ses gittikçe hızlanmaya ve yaklaşmaya başladı. Minik sırtlanın kalbi şimdi daha hızlı atıyordu. Artık yuvanın etrafındaki otlar da oynamaya başlamıştı. Otlar aralandığında yuvaya annesinin heybeti ve kokusu hâkimdi. Karşısında annesini gördüğü için bir an rahatlasa da üçüncü güçlü bir sesin ardından annesi yere yığıldı. Var gücüyle bağırarak koşmaya başladı. Belki de sadece o hızlı koştuğunu sanıyordu. Daha yürümeyi bile tam öğrenememişti aslında. Fakat ne yazık ki duyduğu güçlü sesin yeni kurbanı kendisiydi. Arka bacağına minik bir şeyin saplandığını hissetti. Bütün vücuduna sıcaklıkla birlikte bir uyuşukluk yayıldı. Hissettiği uyuşukluğa daha fazla dayanamayarak kendini karanlığa bıraktı.
Gözlerini açtığı zaman cam bir kafesin ortasında yatıyordu. Hemen yan kafeste annesinin yattığını gördü. Ona doğru gitmeye çalıştı fakat arada parmaklıklar vardı ulaşamadı. Minik sırtlan belki bir, belki iki saat boyunca çırpındı. Artık pes etmesi gerektiğini o da anlamıştı. Uykuya dalacağı sırada yan kafese giren ayak seslerini işitti. Kafasını kaldırıp baktığı zaman
birkaç adamın annesini kucaklayıp kafesten dışarı çıkardığını gördü. Annesiyle birlikte kokusu da hızla uzaklaşıyordu. Minik sırtlan yalnız kalmıştı. Annesi onu uzun süre yalnız bırakmazdı. Bir süre gözden kaybolur sonra tekrar kendisini bulurdu, biliyordu. Çünkü hep böyle olmuştu. Annesinin sıcacık nefesiyle keyiflenirdi. Kardeşleriyle oynaşır, hep beraber annelerinin üstüne çıkarlardı. Annelerini emmek için birbirleriyle yarışırlardı. Şimdi neredelerdi ki onlar. Belki de kardeşleri de tıpkı kendisi gibi kafese kapatılmışlardır. Minik sırtlanın zihni yorgunluktan bulanıklaşmaya başlamıştı, kendini uykunun kollarına bıraktı.
Artık her gün uyandığında annesinin kokusu gittikçe azalıyordu. Her gün minik sırtlan güne gözlerini endişeli, tedirgin ve korkmuş açıyordu. Sabahları kafesinin İçinde küçük bir kâsede kuru et parçası ve yanında da biraz su buluyordu. Böyle aradan bir kaç hafta geçti. Nihayet İki aylık olmuştu ki bir gün yemek bırakmak üzere gelen bakıcının aralık unuttuğu kapıdan çıktı. Artık özgürdü ve gittikçe daha az hissettiği annesinin kokusunu takip etti. Kendini uzun ve karanlık bir koridorda bulmuştu. Koridorda ilerlerken tanıdık bir sesle kalbi hızlanmaya başladı. Fakat ilerledikçe annesinin kokusu hiç olmadığı kadar güçleniyordu. Koku onu loş bir odaya çıkardı. Artık annesinin kokusu her yerdeydi. O sırada minik sırtlan daha önce annesini kendisinden uzaklaştıran sesleri işitti. Korku ve merakla hareketlenmişti ki bulunduğu odanın duvarında asılı olan postu fark etti. Haftalar önce güçlü bir top sesi sonrasında acı bir feryatla kendisinden kopan annesine aitti bu post. İnsan sesleri yaklaşıyordu. Fakat o sadece loş odanın ortasında dikilip duvara, annesine bakıyordu. Çok geçmeden iki kişi girdi odaya. Minik sırtlanı görünce kocaman bir tüfek doğrulttular ona. Derin bir nefes çekti annesinin kokusundan, duyduğu son ses güçlü bir top sesiydi.



Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski