Kaybolan değerlerimiz
Kaybettiklerimiz Değerler 
Sevginin yerine paranın hüküm sürdüğü dünyada yaşıyoruz. Modern dünyada insanın mahkûm olması için dört duvara gerek kalmadı. Biz insanları küçük mağaralarımız da esir hayatına mahkûm kıldılar. Mağaralarımızda mutlu hissettik kendimizi ya da hissettirildik. Ama mutluluklar ne samimi ne de uzun süreli. Paylaşamadık sevinçlerimizi, üzüntülerimizi ve sırlarımızı. Çünkü özgürlük naraları eşliğinde esir ettik kendimizi “ben benlere”. Eskiden birlikte gülerdik en yüksek sesimizle gözlerimizin içine bakarak.
Lakin unuttuk sevdiklerimizin göz renklerini ve sesini. Bakardık sevdiğimiz biri olunca uzun uzun. Bakışlarımızla anlatırdık derdimizi. Sözler kifayesiz kalırdı çıkmazdı ağızlardan. Bir gülüşüne dünyaları verirdik. Bazen kavuşamazdık sevdiklerimizle ukde kalırdı içimizde düğüm düğüm olanlar. Ama yine de severdik delicesine. Aşkın miladını da doldurduk. İçini boşalttık. Yok mu simdi sevenler âşık olan gençler? Tabi ki var. Ama aşk sadece maddi değildir. Maneviyatı boş kalırsa aşkın Allah için sevemezsen karşındakini eksik kalır aşk. Hoş etmez gönlünü ve gözünü. Günümüz eşlerine bakmak lazım. Karı kocaya, koca kadına güvenemez olmuş. Evlenirken verilen sözler unutulur olmuş. Nikah masasında hastalıkta ve sağlıkta diye başlayan ahitleşme en ufak yol ayrımında bozulur olmuş. Güven eşler arasında bile kalmamışsa, güven eskiden aşina olunan bir kelam oluvermiş. Dedelerimizden ve ninelerimizden aşinayız biz dosdoğru insanlara. Sadece kendinin doğru olduğunu düşünen insanlarla varamayız mutlu yarınlara. Kalmadı dağ gibi yaslanılacak bir koca ya da sana sımsıkı sarılacak ana.

Zaman her şeyin ilacıdır derler. Zaman bazen de yok edicidir. Ne kadar hızlı tüketti o güzelim değerlerimizi. Ve bunu belki de on yıl içerisinde yapıverdi. Ne kadar kısa dimi!!! Başımızı kaldırmaz olduk kendi dünyamızdan. O küçücük mağaramızda kaybolduk. Tanımaz olduk komşularımızı, gitmez olduk akrabalarımıza, ne küçüklerimizi sevdik ne büyüklerimizi sayar olduk. Kişisel hazlar peşinde koştuk da koştuk. Bayramlarımızı tatil yaptık. Gitmedik sıladaki büyüklerimizin ellerini öpmeye. Almadık harçlığımızı ve mahrum kaldık bize edilen dualardan. Tatil beldesinden bir telefonu yeter gördük ana-babamıza. Sılada yaşanılan o hazzı, mutluluğu ve birlikte bir şeyler yapmayı unuttuk. Unuttuk o manevi hazları.

Modernleştik ama insanlığımızı ve paylaşmayı unuttuk. Köyden kente göç ettik sılamızı unuttuk. Eskiden evlerimizin kapılarını kilitlemezdik insanlara güvenmeyi unuttuk. Ben ben diye bağırmaktan biz olmayı unuttuk. Para hırsımız yüzünden sevgiyi unutup küçük mağaralarımıza hapsolduk. Birey olmak gerek dedik kendimizi yalnızlığa esir ettik. Özgür olmalı kadın-erkek dedik yaydık özgürlük virüsünü gönlümüzü hasta ettik. Benim hayatım, benim hazzım dedik ailemizi kaybettik. Kalu beladan beri aşinayız bu dünyaya ama uzaklaştık İslam’dan aşinalığımızı hiç ettik.

Bunca şeyi biz bize ettik. Peki, biz bu muyuz? Kocaman bir hayır. Nasıl kurtuluruz? Tabi ki öze dönerek. Öz nerde? İnsanın kalbinde. Kalp nasıl kendine gelir de özü görür? Gerçek manada Allaha teslim olarak.

ÖZGÜR OLACAK İSE, KALBİMİZ ÖZGÜR OLSUN VE YALNIZLIK ESARETİNDEN KURTULSUN.

KALBİMİZİN KALU BELADAN BERİ AŞİNA OLDUKLARINA DÖNELİM. DÖNELİM Kİ KALP KENDİNİ BULSUN.

KÜÇÜK MAĞARALARIMIZDAN KALBİMİZİ KURTARALIM VE KARDEŞLERİMİZE AÇALIM.

SILA-I RAHİM YAPALIM Kİ KALPLARİMİZ HUZUR DOLSUN VE DUALARLA PAYİDAR OLSUN.

KALBİMİZDE UKDE KALMASIN, KALMASIN Kİ KALPLERİMİZDE, İYİLİĞE GÜZELLİĞE, YARDIMLAŞMAYA VE BİRLİKTE YAŞAMAYA YER KALSIN. SEVGİLERLE…


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski