Sıcacık yuvalardan sınır tanımaz rahat mekânlardan yükselen boynu bükük bir selam bu sadece. Ümidimiz duadır; fakat emir, çalışmaktır gündüz gece. Ve aşkla beklediğimiz tek hece; gel demendir ümmetine.

Miladi yılın tacı oldu hicretin. Evet efendim, Mekke’den Medine’yeydi bu şeref; ay yeniden doğdu, muhacirliğinle ensar oluverdi Medine’deki ümmetin.

Tüm hayatların ilk ağlaması, ilk tebessümü, gönlümün ab-ı hayatı canım efendim. Yıllar hep bir çığ misali yuvarlanırken arş-ı aladan uğrunda ezilmeyi bekleyen bir nefes vardı bu diyarda. Hani ağlarsın gözyaşların için için akar tüm samimiyetle, kör olmuşsundur göz ayaların oyulmuşçasına; İşte tam böyle efendim. Ömrümüzün bilmem kaçıncı yılında, bilmem kaç kişi içinde yalnızız, yapayalnızız. Bir sevdamız var onun için buradayız ve bu sevda için sana muhtacız.

Yıllardır dökülen gözyaşları melekleri selamladı seni gördüler diye. Dudaklardan dökülen kan kokulu özlem dolu nağmeler hep seni çağırdı ‘gel’ diye. Sana ithafen söylenen onca şey kaldı elimizde. Hepsi birer manevi emanettir bize, ötede teslim etmek üzere.

Ve hüzün Taif’te zirvede. Bedenine atılan taşlar hep yüreğini acıtmış, burulmuş o güzel gönlün. İşte o zaman anladık ki; vakit yalnızlık vakti değil efendim. Sen uğruna dünyaları yarattığı Rahman-u Rahim’in sevgilisi, sen!

Muhammed’im (sav) ab-ı hayatım, gönül yangınlarımın ferahı, sen, Mahmud efendim. Hiç yılmamış tüm yüceliğiyle asırlara meydan okuyan irşad tebessümlerini görmüşsün gönül gözünle ta ötelerden .Kanayan yaralarını tutmuşsun; kanın yere damlayıp o yüzden kimse helak olmasın diye.

Fahr-i kainat hiç mi küsmedin bize, hiç mi burulmadı o güzel gönlün, hiç mi üzülmedin de mübarek şefaatini ümmetine vermeyi istersin?

Öyle utanıyoruz ki bu cömertliğinin karşısında, mümkün olsa da bu mahçup yüzümüzü mübarek ayaklarının altına seriversek.

Şefkatsizliklerde görmek istedik seni; taşlanmış kalpler şefkate merhaba desin diye.

Göremedik efendim göremedik. Onca küfür uçuşurken alemde şefkatine değer kimseyi göremedik.

O güzel gönlün hep arzuladı ki; yalvaralım, secdelerde yalvaralım. Ağlayalım sonsuz sevgilere ağlayalım ve kurban olalım; dışı hoş olup özünde manasız sözlere değil, ümmetim ümmetim demene kurban olalım.

Ah Efendim, öyle küçüldük öyle sahteyiz ki müptelası olduk yalancı sevdaların. Sonu yokmuş gibi hep alınlarından öptük dünya tahtlarının.

Çoğu şey hakikatten sıyrılıp yön değiştirmişti adeta. Pişmanlıklar, çaresizlikler, korkular, arayışlar getirdi bize. Tek bir gerçek kaldı kalpleri Allah’a bağlayıp bedeni ruhla sahibine taşıyan, bu kapıdadır, sünneti ve Rasul’un izini bulan. O Allah’ın dostudur, dünyadan ukbaya uzanan.

Yuvarlanan çığın bekçisiyiz şimdi yağan karla birlikte. Cömertlik , şefkat , sevgi , himmet abidesine teslim olduk artık. Karlar da yağmaz oldu. Yılmayan bekçin olarak dost selamın kaldı Efendim.

Buyur demeni değil sadece gözünden yaş akmadan bir tebessüm etmeni bekliyoruz ümitlenmek adına.

Tek yalvarış, tek yakarış, tek bir nida var elimizde.

Gel Efendim gel, burada sana salat-u selam edecek ne çok nefes seni bekler.

Affeyle ve işte biz çaresizlerin çaresizi Selam’un aleyk bekçileri!

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski