Kelimelere sığmayıp cümlelerden taşan Rasul’a ümmet olmak. Yokluğun karanlığından varlığın aydınlığına, cehalet çukurlarından manevi bir iklime yol almak en sevgiliyle.

Çoğu kez düşlerde ararız. Çok görmek istediğimizi haykırıp gecelere dökeriz yaşları. Bu istekler bile dua kapısının anahtarıdır, her secde Allah’ın kulunu huzuruna çağırdığının kanıtıdır. Ne yazık ki itiraflara sığmaz pişmanlıklar, tek çare; Rasulullah’ın varisleri; hepsi birer parlayan yıldızdır.

Der ki O’nu hakiki seven bir gönül “Az kaldı.Gündüz gece çalışmak lazım. Gaye; Rasulullah”ın keyfi gelsin.” ne büyük bir çağrı adeta emir. Tevhid, şehadet… Hepsinin başı da sonu da tekbir.
Rahmet güllerinin yağdığı yeryüzü haneleri var şükürler olsun. Öyle bir aşk ki; sünneti yaşamak meşakkat değil aksine yürekten ibadet. Yorulmaya ne hacet! Sebep şu ki; hüznün gezdiği gözler aslında en sevgiliye ümmet olmanın sevinci.

Hüzün olmayınca kalp sızlamaz, yumuşamaz adeta. Öz ağlamazsa göz de ağlamaz hüzün olmayınca. Kalbi yumuşatır hüznün doğduğu gözler, elleri titreten duadır aslında. Çünkü hüzün Kainat Gülü'nün mirası.

Rahman’ın “kıyamam” dediği kullar vardır. Onlar, meleklerin sonuna “amin” nidasını kondurduğundan bihaberdirler. Duanın nerden geldiğini bilmezler. Hatta dua semasında isimlerinin yankılandığından bile haberleri yoktur. Safiyane bir yalvarmadır; tıpkı sahabe gibi. Uhuvvettir bunu yaptıran. Geceleri gafletin kucakladığı uykudan uhuvvettir uzaklaştıran.

Dille değil tüm azalarla yakarış yükselir huzura; hepsi kardeşliğin canıdır. Sünnet tohumlarıdır kalbe atılan.

“Ümmet-i Muhammed yanıyor, su döken yok mu?” diye haykıran sevdalının şefaatinden ümit eder kardeşini seccadeye taşıyan.

Alınlarından öpmek ele avuca sığmaz sevdaların ve müptelası olmak dünya tahtlarının, değildir ümmet ahlakının yer ettiği yürek. Dedik ya hani; hüzün sahibi yüreklerin davasıdır bu meslek.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski