ayağı prangalı gençlik

Çınarın boy vermesi gibiydi... Küçük bir tohum ve sonrası emsalsiz misaldir her biri. Hani derler ya çekirdekten çınara işte tam bu tabirdeki gibi.
Küre-i arza tek tek yuvarlanan hayatlar; ama hepsi ebede namzettir, bilemedik ki perdemiz oldu o siyah hülyalar. Çöldeki puslu toprak kokusu perdeleri yırtmaya yetemedi elbet. Hayatın ilerleyen karelerini fark edemedik nedense, saatteki akrebi kovalayan yelkovana dahi ilişmedi gözümüz bir kere. Sonbahar, yapraklarını serpti yere belki anları da süsün esiri olarak değil 'ben kimim?' deyip bakarız aynaya diye. Kış karları düştü bedenimize, yine bilemedik ki düşen aklar yaşlılıktan selamdır gençliğe.
Özgürlük virüsü sardı etrafı; öyle bir şey ki hem benliği çabucak sarar hemde çok bulaşıcı. 'Ah bizden geçti evladım' diyen yaşlı amcamla ' Anneciğim karnım acıktı' diyen kardeşim bu hastalığa yakalanmadı.

Aklı bir karış havada rotasını şaşırmış biz gençler takıldık yoldaki bu çakıl taşlarına. Elimizdeki koz sandık hakkımızı savunurken attığımız naraları. Gözümüz kapalı haykırdık büyüdüğümüzü; ama hissedemedik ki ayaklar prangalı, vahşet zehri akar bel kemiğinden.

Yıllar milenyumu misafir ederken ev sahipliği propagandalı sokakların nasibidir. Cehalet atar damarın sinsi düşmanı oluverdi. Biz de sandık ki; ses tellerimize çektirdiğimiz işkenceler istikbal ümidi.

Rol yapacak sahneler varken at gözlüğünü bir fark etsek göreceğiz ki ufukta bir tebessüm gizli. Hayat bile bir sebebe tabiyken atar damarın panzehiri elbette ki gençlikte gizli. Tohumun suyunu vermek dahi tarifindeydi.

Ve artık uyan gençlik sensin bu mirasın sahibi. Nisyanları mekan bilme kendine; çünkü alevdir üflenmeyen ateşin köze merhaba demeden ki hali.

Yazan: H. BALOĞLU

2 تعليقات

إرسال تعليق

أحدث أقدم