Yalnızlıktan Sonra
Günün ilk ışıklarıydı yine ilk ziyaretçileri. Hoş, diğer ziyaretçileri durumunu kontrol için gelen doktor ve hemşireden başkası da değildi. Eskiden olsa ” Bunların hepsi ahmak, benden uzak dursunlar zaten. Yalnız kalıp kendimi dinlemekten güzeli var mı canım? ” der avuturdu kendini. Fakat şimdi sadece yüzüstü yatabildiği hasta yatağı ona böyle düşündürmüyordu. Yalnızlık çok zordu. Hastalık; çocukluktan -o mutlu günlerden- beridir kullanmadığı iyimserlik, merhamet, sevgi, mutluluk gibi iyimser duygularını geri getirmişti. Ona az vakti kaldığını düşündüren hastalığı içindeki yaşam sevgisini fark etmesine sebep olmuştu. Yaşı ilerlese de henüz ölmek istemiyordu. Yaşamı boyunca yalnızdı ama yaşadığı gibi ölmek onu korkutuyordu. Düşündükçe hissettiği yalnızlık tüm odayı kaplıyor, içinden çıkılmaz bir hâl alıyordu. Üzülmesi hastalığı için iyi değildi, biliyordu. Lakin kendine engel olamıyordu. Hiç ses çıkmayan odanın duvarlarına baktıkça daha da geriliyordu. 



Yıllardır tek başına yaşadığı küçücük evinde yalnızlık, içindeki nefretten dolayı belki de hiç bu kadar ağır gelmemişti. Başını hafifçe oynatıp yatağının yanındaki perdenin ardından gökyüzünü görmeye çalıştı. Henüz yaşam sevgisiyle dolu, mutlu bir genç kız iken böyle yapardı. Ne zaman canını sıkan bir konu olsa gökyüzüne bakardı. Yine öyle yaptı. "Şu an hastayım ve yalnızım belki ama gökyüzü çok güzel!” dedi gülümsemeye çalışarak. Uzun zamandır gülümsemeyi bile unuttuğunu fark etti. En son ne zaman ne için gülmüştü acaba. Denediği yöntem bu defa işe yaramamıştı. Kendisini mutlu olduğuna inandırmaya çalıştı. "Mutluyum, mutluyum...” Bu da işe yaramıyordu. Zaten ailesini kaybettiğinden beri bu saçma numaralar işe yaramadığı için bırakmıştı uygulamayı.
Hava çok güzeldi. Ayın kaçında olduklarını tam kestiremese de nisan ayında olduklarını biliyordu. Sevdiği mevsim ilkbahar.. Odada öylece başına durdukça kendisine daha fazla sorular soruyor, daha çok düşünüyor ve yaşadığı günler aklına geliyordu. En son ne zaman gülmüştü sahiden? Hala hatırlayamıyordu, ama en son ne içli içli ağladığını çok iyi biliyordu. Unutmak imkânsızdı çünkü. Sekiz yaşındayken annesini, babasını ve kendisinden iki yaş küçük kardeşinin öldüğü gün duyduğu acıyı nasıl unutabilirdi ki? Ailesini kaybettikten sonra Bursa'dan, dayısının yanına, İzmir'e gönderilmişti. Ondan sonra da hayat ona hiç istediği gibi davranmamıştı. Çekliği sıkıntılardan dolayıydı herkese mesafeli duruşu, soğuk oluşu. Güvenini yitirmiş, iyi insanlara olan inancı kaybetmişti. Öyle isterdi ki ailesiyle olan mutlu günlerine geri dönmeyi! Aksi ve yalnız biri olmadığı o güzel günleri ne de çok özlemişti. Keşke zamanı geri alabilseydi. Şu an elinde ne gençliği vardı ne de sağlığı. Bu hapishaneden sağlam olarak çıkıp çıkamayacağı bile kesin değildi. İçini kaplayan hüzünle gözünden dökülen yaşlar canını çok yakıyordu. Yorulmuştu, yavaş yavaş gözlerini kapadı.
Demek ciddi bir durum yok. Anladım Hekim Bey. İnanın beni çok mutlu ettiniz.
"Geçmiş olsun.” dedi doktor ve o çıkarken gözlerini açtı, bu konuşan da kimdi?
Günaydın! İçerisi çok havasız ve renksizdi. Ben de pencereyi araladım ve size getirdiğim çiçekleri başucunuzdaki vazoya yerleştirdim. Öğrendiğim kadarıyla taburcu olmanıza az kalmış.
Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle maya başlayan genç ve çok güzel bir kil var. dl karşısında. Olanlara anlam veremiyordu. Kimdi bu kız? Nerden gelmiş olabilirdi, niye odasındaydı? Kendisini tanıyor muydu? Eğer tanıyorsa nereden tanıyor olabilirdi? Hiçbir dostu yoktu bu hayatta ona değer veren kimse yoktu. Kendisi bu düşünceler içinde boğuşurken genç kız yatağının yanına bir tabure çekmişti bile. Yüzündeki gülümsemesini hiç eksiltmeden konuşmasına devam etti:
-Ayşegül Teyze ‘cim,  ben Feride. Aklında benimle ilgili türlü sorular olduğunu biliyorum.
Yüzüne o çok yakışan gülüşü, yerini birden ciddiyete bırakmıştı:
-Annem Fahriye, bana sizden bahsederdi. Vefatından önce sizi bulamamı çok istemişti benden. Uzun yıllardır kimsesiz yaşadığınızı biliyorum. Sizi bir anne yadigârı saymamı ve ziyarette bulunmamı istemişti annem. Bugüne kısmetmiş.
Kuzeninin vefatını duyan yaşlı kadın çeşitli duygular içerisindeydi. Neye üzülüp neye sevinmesi, şaşırması gerektiğini bilmiyordu. Şu an tek farkında olduğu şey; çok uzun zaman sonra kendisini arayıp bulan, kendi kanından bir ses, bir nefes bulduğuydu. Ne zaman, nasılını hatırlayamadığı; çocukluğundan kalma bir gülüşün yüzüne yavaş yavaş yerleştiğini hissediyordu şimdi.

7 Yorumlar

  1. Her insan bir kainattır aslında.

    YanıtlaSil
  2. Harika paylaşım elinize sağlık

    YanıtlaSil
  3. paylaşımınız çok güzel siteniz çok kaliteli gerçekten...

    YanıtlaSil
  4. Elinize sağlık güzel bir yazı

    YanıtlaSil
  5. Değerli yorumlarınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  6. Çok duygulandım .
    Yalnızlık çok kötü ya kimsenin basına gelmesin diyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yalnız kalmamak için hasta ve yaşlılarımız bol bol ziyaret edilmeli...

      Sil

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski